10
Şubat

Bu festival adamı sahtekâr bile yapıyor!

Yıl 1995 diye hatırlıyorum. Okumak için İstanbul’a göç eylemişiz. Tabii aklımda iki etkinlik var ki, kesinlikle kaçırılmaması gereken: Tepebaşındaki TÜYAP İstanbul Kitap Fuarı ve İstanbul Film Festivali. Sağ olsun Cumhuriyet gazetesi o yıllarda kültür sanat sayfalarında bu iki etkinliği ballandıra ballandıra öyle bir işlerdi ki, henüz lise talebesi olarak Ankara’da bizim ağzımızın suyu akar hep bu ortamlarda bulunamamanın sıkıntısını yaşar, ‘bir gün mutlaka’ hayalleri kurardık. O gün gelip çatmıştı, üniversite sınavı kazanılmış ve İstanbul’a gelinmişti. Artık kim tutacak bizi dedik! Kim tutacak tabii para!

TÜYAP İstanbul Fuarı için gerekli bütçeyi ‘kitap alacağım okuyup adam olacağım’ diye dayı, hala, teyze gibi akrabaların desteğiyle kurtardık da, iş film festivaline gelince durum farklılaştı. ‘İktisat okuyorsun film senin neyine’ diye soran bakışlar, göz süzmeler karşısında pes edip çare düşünmeye başladık. Bir işçi çocuğu olarak malum ‘peder bey’in okutma bütçesinde kültür sanat başlığının altındaki rakamlar da pek yüksek değil.

Ama kafaya koymuşuz, yurttan birkaç arkadaş illa bu festivale gideceğiz, kültürleneceğiz. Kültür sanat dünyasına da aşinayız o zamanlar! Mesela SİYAD’ı ve bu derneğe üye olanların festivalde ücretsiz film izlediklerini biliyoruz. Biz de sahte SİYAD kartı yapalım fikri geliştirip olgunlaştırdık ve bu uğurda çalışmalara başladık. (Biz o zamanlar Türkiye’de yüzlerce sinema yazarı var sanıyoruz ve arada kaynarız gibi bir safça düşüncemiz var, öğrenci saflığı işte). İstanbul Üniversitesi’ne çağrılan bir sinema yazarının kimliğinden faydalanıp, operasyonu tamamlıyoruz. (Şimdilerde kart sahibini hatırlamıyorum. Ama operasyondan o zatın haberi olmadığını da belirtmek isteriz. Kart ünivesiteye girerken polis zorluk çıkartmasın, sinema yazarı olduğunuzu gösterir bir kartınız varsa onu verin gösterelim diye ele geçirilmişti. )Ki SİYAD’ın o dönem üye kartları da taklite uygun maşallah. Üç kart yapılıyor ve resimler yapıştırılıyor. Sonrasında rahat rahat programdan filmleri seçip festivalin başlayacağı günü bekliyoruz.
Çok geçmeden festival günü geldi çattı. Üç genç, büyük bir özgüvenle, ama üzerimizden gariban öğrenci olduğumuz anlaşılıyor, Beyoğlu Sineması’nın kapısına dayandık. Büyük bir gururla kartları gösterip filme gireceğimizi söyledik. Ama tam da o an görevlilerin bize tuhaf tuhaf baktıkları fark edip vınlamamız gerektiğini, bu planın tutmadığını anladık. Lakin iş işten geçmişti. Öyle piyasaya çıkıp ben sinema yazarıyım demenin bir bedeli vardı ve ödenecekti. Sonra bir kadın görevli geldi, şimdilerde kim olduğunu hatırlamıyorum ama muhtemel Zeliha Hanım, bizi polise vereceğini söyledi. Tabii tırstık ve utandık. Utanç duymamızın sebebi sahtekârlık yapma girişimimiz değil: Sen üniversitede onlarca eylemden kaçmayı başar, sonra da gel film sevdası uğruna polisin ağına düş. Olacak iş değil, üniversite ortamında duyulsa fena bozulacağız. Neyse görevli kadın vicdanlı çıktı ve bizi polise vermedi. Ama evladım bu memlekette üç beş tane sinema yazarı var onları da tanıyoruz deyip bizim saflığımızla dalga geçmeyi de ihmal etmedi.

Ama biz yılmadık. Her gün okul sonrası İstiklal Caddesi’ne gelip festival sinemalarının önünde turluyoruz. Bugünlerde zorla emekliye ayrılmak istenen yıkmak için hain ellerin plan yaptığı Emek Sineması’nın önünde artık kedinin ciğere baktığı gibi filmlere baktığımızdan mıdır nedir sinemanın müdürü Hikmet Bey bizi fark etti. Durumu anlattık, hatta sahtekârlık hikâyemizi de… Epey gülmüştü. Sonra da ‘Aman çocuklar çaktırmadan üst kata çıkın bari ‘dedi. Biz de böylece muradımıza erdik.

Tabii o yıllarda iktisat okuyan biri olarak sinema yazarı olmayı hayal bile etmiyor insan. Sonra hayat senaryoda birtakım değişiklikler yaptı ve ben bir dönem sahtekârlıkla da olsa üyesi olduğum derneğin yıllar sonra gerçek üyesi oldum. Bu da takdiri ilahi olsa gerek! (Bileydim başka kartlar üzerinde de çalışırdım!)
Paylaşın:
facebook friendfeed google_buzz twitter

YAZAR
Olkan Özyurt
Sinema bir şenliktir!

İstanbul Film Festivali 1982'de kurulduğunda başka bir festivalde, İKSV'nin düzenlediği İstanbul Festivali'nde küçük bir bölümden ibaretmiş. Altı filmlik bu "Sanat Filmleri Haftası", şimdi yerinde yeller esen Harbiye Konak Sineması'nda yapılmış. Kaç kişi izlemiş bu filmleri, elimizde kesin bir bilgi yok, ama gördüğü ilgiyle sonraki yıl "Sinema Günleri" adını alıp bir aya yayılmış.

Dile kolay, otuzuncu kez yapılacak festival bu yıl: 30. İstanbul Film Festivali. Bir nesli büyüten, sinemateksiz bir kentin pelikül damarını besleyen, gösterdiği 3997 filmle kanımıza giren film gibi otuz yıl...

Festivalleri bizden yapan yalnızca gösterdiği filmler değil elbette. Heyecanını bugüne kadar toplam yaklaşık üç milyon izleyicisiyle paylaştı festival. Otuzuncu yılını da yine izleyicisiyle birlikte kutluyor. Bilet kuyruğundaki, film çıkışındaki, İstiklal Caddesi'nde koşan, yönetmenden imza alan izleyicisinin anılarını bilmek, görmek istiyor... Yıllar öncesinden bir bilet koçanıyla, üzeri işaretlenmiş çizelgesiyle, arkadaşına anlattığı anısıyla, bu film gibi otuz yılı sizden duymak istiyor...

Onat Kutlar'ın sözleriyle, "Sinema bir şenliktir!"